Mucizelere inanır mısınız bilmem ama ben inanırım.
Dün eşim ofiste, İstanbul Devlet Tiyatrosu oyunlarına bakarken "Sidikli Kasabası" oyununa denk geliyor, bilet bulabilir miyim diye bakıyor fakat kalmadığını görüyor ve işine devam ediyor.
Evren tabi bu arada çalışmaya başlıyor, akşam yakın bir dostum arayıp "bu akşam için 2 tane fazla tiyatro bileti var gelir misiniz" diyor.
Eşimi arıyorum ve oyunun ismini sorunca "Sidikli Kasabası Müzikali" dememe kalmıyor, aaa bugün baktım bilet yoktu diyor.
Neyse çok uzatmayayım evrenin bize hediyesi gibi gelen bu oyun bana hayatım boyunca unutamayacağım sidik ve bok konusunda ayrı bir vizyon açtı.
Evet yanlış duymadınız, bokun sidiğin vizyonu olur mu olur valla.
Az dekor ve kısıtlı giysiler ile anlatılan kara mizah oyunun da, dünyanın ısınıp suların azalmasından dolayı bütün evlerdeki iş yerlerindeki tuvaletler kapanıyor. Tuvaletinizi ancak kanunların belirlediği umumi tuvaletlere yapabiliyorsunuz ve tabiki hepsi paralı. Ve bu tuvaletler de özel bir şirketin denetimine veriliyor. Olur da tuvalet parasını ödeyemezler ya da sokaklara işemeye kalkan insanlar da işte o herkesin korktuğu Sidikli Kasabası’nı boylamayla karşı karşıya kalıyorlar. Olay böyle başlıyor ve oyun bitene kadar oyunun ismi gibi sidiğinizi üstünüze yapmaya ramak kalana kadar gülerek izliyorsunuz.
Zengin ile fakirin, iyi ve kötünün arasındaki ilişkiyi eğlenceli bir dille eleştiriyor. Kalbi en iyi olan insanın bile zor da kalınca özgürlüğü ve hayatı için nasıl bir cani olabileceği. Ama aynı zamanda kalbimizi dinler isek nasıl sevgi dolu olabileceğimiz. Ve düzenin içinde ki düzensizlik.
Oyuncuların birbirinden güzel enerjileri ve beni benden alan billur gibi sesleri de cabası. Bazı oyunculukların danslar ve mimikler ile ortaya çıkarılan harika yetenekleri oyuna ayrı bir renk katmış.
Tiyatro oyunların da genelde kalabalık bir kadro var ise öne çıkan bir kaç oyuncu olur ve gerçekten onlar akılda kalır.
Bu oyun öyle bir kurgulanmış, insanlara öyle bir yetenek şansı tanınmış ki hepsi tek tek akılda kalabiliyor işte bence asıl BAŞARI budur diye düşünüyorum.
Oyun bittiğinde sanki kendim oynamış kadar enerjik, sanki ekiptenmişim gibi coşkulu ve heyecanlıydım. Kendimi koltuktan fırlamış ellerimi kontrol edemez vaziyette alkışlarken buldum.
Oyunu yazana, yönetene, kurgulayana, oynayana kısacası bütün ekibe HELAL OLSUN.
Boku gördüğüm zaman yüzümü buruşturduğum surat mimiğim yerine dün akşamdan beri, bana bok yada sidik denildiği zaman gülüyorum.
Tabi bu genel olarak pek hoş karşılanmayan bir ruh hali olsa da ne yapayım bütün suç bu oyunun :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder