30 Kasım 2012 Cuma

Yay burcuysanız ve yükseleniniz Koç ise



YAY burcu keyfi devam ediyor. 

Geçen sefer Değerli astrolog arkadaşım Şebnem Geylani ile sadece kadınlara özel burç ve stil çalışmaları yapmıştık.
Hani erkekler demiştiniz. Sizden gelen talepler doğrultusunda hemen harekete geçtik ve bu sefer hem kadınlar hem erkekler için çalışmalar yaptık.


Yay burcuysanız ve yükseleniniz Koç ise :

Doğum anında Koç burcunun yükselmesi atılgan, cesur, gözünü budaktan sakınmayan, yenilik ve değişiklik peşinde koşan maceracı biri olursunuz. Koç'un cesaretiyle yay birleşince enerji patlaması olur. 

Kadınlar atılgan bir savaşçı.




Yükselen koç size ince veya uzunca bir boy verecektir. Atletik beden ve geniş omuzlar dikkat çekicidir, yüz uzun biçimli hatta üçgen şeklinde olur. Saçlar kahve rengi ve genelde dalgalıdır. Güçlü çene yapısı vardır. Kollar ve  bacaklar güçlüdür.


Erkekler; maceracı, cesur bir gezgin olabilir.





Aşk konusunda cinselliğe önem verir, macera peşinde koşabilirsiniz.

Atletik ve ince bir beden özgür özle karşılaşınca ne olur? 

Sportif pamuklu, keten, yün kıyafetler içinde özgürlüğüne meraklı  kadın ve erkeği oluşturur. Her an yürüyüşe, yüzmeye gidecek gibi spora hazır spor ceketler, sırt çantaları, güneş gözlükleri, spor şapkalar her yaşta genç görünmeyi hedefleyen yay üzeri koç için idealdir.


28 Kasım 2012 Çarşamba

Bu hafta ki konuğum "İddiasız İddialı" Posh by M

















İnsanın her yaşı; ona farklı bir bilinç ve farklı bir bakış açısı veriyor. 


İnsanın her yaşı; ona farklı bir bilinç ve farklı bir bakış açısı veriyor diye düşünüyorum.

Ama bunun dışında bazı yaşlar var ki hormonlara, ortama ve yaşayış tarzımıza göre de hayatımız da farklı hayaller ve stiller oluşmaya başlıyor.

Eskiden daha genç yaşlarda anne olurken kadınlar artık 25 - 35 yaş arası çocuk yapmaya başlıyor. Kadın günümüzde o kadar çok kişiliğe bürünüyor ki, hem anne hem patron hem kadın, hem hem hem bitmiyor :) O yüzden Milattan önce milattan sonra gibi, çocuktan önce çocuktan sonra denilen dönem başlıyor.

Çocuktan evvel daha seksi, daha gösterişli daha renkli bir hayat ve stil yerini daha sade daha daha konforlu ama şık parçalara yerini bırakıyor.

Bu dönem bunları araştırırken evren yine bana öpücüğünü yolladı ve tam da bu ikilemi yaşayan harika bir kadınla tanıştırdı beni.
Mehtap Parlar Hiçsönmez yani namı diğer Posh by M

Spor spikerliği yaparken dünya tatlısı bebişinin dünyaya gelmesi ile hayatı değişen. Hayatı ile birlikte stili de değişen ve blogger olan bir kadın.


Komşu komşuya gider altın günü yapar da :) eeee blogger bloggera gider Stil günü yapmaz mı dedik :) Ve bir araya gelmek için gün belirledik.

Mehtabın evinin kapısını çaldığım da kapıyı Mehtap ile birlikte bana harika gözlerle bakan küçük beyefendi açtı. Ona daha evvelden de benden bahsetmişler bir Dolly deyişi var yersiniz. Küçük bir beyefendinin beni ismim ile karşılaması zaten beni benden aldı :)

Nefis bir kek ve çay keyfi ile sohbete başladık.

Mehtabı size kısaca tanıtmak isterim. Mehtap her ne kadar kabul etmese de tam bir İzmir güzeli. 
Tülin Kermen hocamın da ona dediği gibi "İddiasız İddialı" biri Mehtap.

31 yaşındaki Mehtap liseden sonra 4 sene arkeoloji okuyor ama bundan tatmin olmayarak kendini İstanbul'a atıyor.
Pera Güzel Sanatlarda, Sinema - Televizyon okumaya başlıyor ve tercihini spikerlik ten yana kullanıyor.
Show TV - Haber Özel gibi projeler de kamera arkası daha sonra kamera önü derken, bir dönem Reality Show - Çırak yarışma programında yer alıyor.
En son Euro Sport News de spor spikerliği yapıyor fakat hamile kalması ile bütün hayatı değişiyor.

Çocuk ile birlikte 20 kilo alan Mehtap maalesef hayata küsüyor ve hiç bir şey yapmak istemediği bir dönem başlıyor. 
Yavaş yavaş kendine geldiği dönemde artık bir şeyler yapması gerektiğini düşünen ve ona çok destek olan eşinin fikir vermesi ile acaba blog yapsam mı diyor.
Ve böylece Mehtap, tutkusu olan aksesuar zevkini bloguna akıtmaya başlıyor. Bloguna ulaşmak isterseniz www.poshbym.blogspot.com


- Mehtap için stil nedir?
Stil kendini ifade ediş biçimidir. Stilim ile duygularımı anlatıyorum.
Gençken herkesin giydiğini giyebiliyor insan ama yaşla birlikte stilin ve seni ayırt edici noktaların oluşmaya başlıyor.

- Çocuktan evvel ki stilin ile çocuktan sonraki stilin arasındaki farklar nelerdir?
Eskiden daha çılgın, mini etekler topuklular giyerken şimdi oğlumla dışarı çıkarken düz ayakkabılar, gardırobumda daha evvelden hiç olmayan uzun eteklerim olmaya başladı.

- Peki oğlunun arkasında koştururken, nasıl stil detayları ile kendine şıklık katıyorsun?
Şık uzun elbiseler, midi boy etekler, sade giysi üzerine şık ama sade aksesuarlar. Bazen sadece büyük tasarım bir çanta ile şıklığımı tamamlayabiliyorum. 
Hem çocuğumun ihtiyacı olan şeyleri içine rahatlıkla tıkıştırıyorum hem de tarzımı tamamlayabiliyorum.







- Aksesuarlara olan düşkünlüğünü biraz anlatır mısın ?
Ayakkabı ve çanta düşkünlüğüm hep vardı ama kolye, küpe ve yüzük gibi aksesuarları 5-6 sene evveline kadar takmazdım çünkü bana yakışmadığını düşünürdüm.
Ama yaşla birlikte onun da dönemi geldi ve bir gün bana bu yakışır herhalde diye diye deneye deneye hem kendi tarzımı oturttum hem de ilgi alanım haline getirdim.
Bir dönem bilezik takıntım oldu, sadece bilezik takıyordum bir dönem sadece küpe derken bir baktım hepsinin koleksiyonunu yapar hale gelmişim.
Giysilerimi her yerden alabilirim ama takılarım özel olmalı.

- Aksesuarların da tercih ettiğin materyallerin var mı?
Altın rengi favorimdir, Vintage ve eskitilmiş etnik havası olan parçalar










- Senin için özel anlamı olan bir aksesuarın var mı?
Var, Vatoz derisinden yapılan bileklik.
Vatoz balığı vahşi bir balık ama bu balık türüyle yüzmenin keyfini yaşadım. Vatoz balığının derisinden yapılan özel tasarım bilekliği kolumda taşımak bana heyecan veriyor.





















































- Ruhunu, stiline ve yaşamına aktardığını düşünüyor musun? Bunların ortak noktaları nedir?
Evet düşünüyorum. Ortak noktaları "İddiasız iddialı" , bunu hissediyordum ama kelimelere dökemiyordum ama öğretmenimiz Tülin Kermen bunu çok iyi ifade etti.





- Sezonun trendlerinden beğendiğin bir parça var mı?
Stilime uyduğu için Deri , eskiden beri çok severdim ama bu kadar çok tasarım bulamazdım şimdi moda da olduğu için bolcana bulma şansım oluyor.
Zımba detayı da sevdiğim bir trend. Sneakers ayakkabılar, şıklıktan ödün vermeden stilimi yansıtmam için önemli bir aksesuar. 



- Kurtarıcı giysin nedir desem ne dersin?
Jean gömlek, ay bugün ne giysem dediğim de direk aklıma gelen kurtarıcı parçamdır.








- Sevdiğin tasarımcılar?
Alexander Wang, Zeynep Tosun, Rick Owens deri ceket, Balenciaga, Christian Louboutin






- Hiç bir zaman giymem dediğin bir parça var mı?
Şalvar pantolon 

- Ucuz kaçık noktası markalar?
H&M, Zara, Top Shop, eşimle çok fazla yurt dışı seyahati yaptığımız için pazarları, outlet mağazaları ve indirimleri çok takip ediyorum.

- Alış veriş yaparken kendini en iyi hissettiğin yer?
Londra da alışveriş yaparken sokaktaki insanları izlemeyi çok severim. Kendilerine has bir giyim stilleri vardır. Kendime yakın hissettiğim için çok zevk alırım.



Mehtapçım harika bir gündü. Keyifli ve içten paylaşımların için çok teşekkürler...




27 Kasım 2012 Salı

la petite Dolly ile YAY keyfi :)

Canım arkadaşım ve çok değerli astrolog Şebnem Geylani ile yaptığımız astroloji çalışmaları devam ediyor.


Hem Şebnem hem ben YAY burcu olduğumuz için sizler için bu ayın burcunu hazırlamak çok daha heyecanlı bir süreçti :)



Önce YAY burcunun genel özelliklerini anlatacağımız kısa bir yazı hazırladık ardından stil çalışmalarını size sunmaya başlayacağız.






Yay burcu, özgürlüğüne en düşkün ve iyimser burç olarak bilinir. 

Simgesi, mitolojide yer alan yarı at, yarı insan bir figür olan sentor, bir diğer anlamıyla okçudur. 

Yayların özellikleri arasında kıvrak zekalı oluşu, aynı anda birden fazla hobi ya da ilgi alanıyla meşgul olmaktan hoşlanan, sözünü esirgemeyen, dobra, direkt, dürüst olmaları sayılabilir. Yerinde duramayan insanlardır. Seyahati, yüksek eğitimi, doğruyu, öğretmeyi, felsefeyi, dini, yabancı kültürleri anlatır. 

Evlenmeye karar verdikleri kişiyle çok mutlu ve huzurlu bir aile kurarlar. Ancak onları evlenmeye ikna etmek oldukça zordur. 

Yay, iyi bir yaşam ve yeni düşüncelerin keşfedilebileceği özgür bir ortam arar. Yay insanları iyimser, canlı, atılgandır. Cesaretlerini kanıtlayabilecekleri her fırsatı değerlendirirler. Ayrıca çok çalışkandırlar.

Yay insanı, değişkendir. Daima yeni ülkeleri keşfetmek ister. Değişime çok fazla inanır.

Detaylarla uğraşmakta sabırsız olduğundan, bir  görevi başkalarına bırakabilir. Sıkıntıya düştüğünde zekâsı en yüksek düzeyde çalışır.

Yayı diğer burçlardan ayıran bir yeteneği vardır. İnsanları kendi ayakları üzerinde durdurmayı ve toplantılar organize etmeyi herkes ten daha iyi başarır. Kulüp ve firmaların kurucusudur.

Yay, yalnızlıktan çok korkar ve bir şeyle meşgul olmadığında derin bunalımlara düşer. Onun için en iyi şey, kendini bir idealle beraber tanımlamaktır. Adalet için savaşacak ve tüm enerjisini başka insanlar için sarf edecek bir yapıdadır. İdealini paylaşmayan insanlar karşısında sevimsiz olacaktır.

Yay evrenin ötesindeki gerçeği anlamaya çalışır. Haritanızda yay burcunun bulunduğu yer samimiyet yaşayacağınız, öğretmenlik yapacağınız iyimser olacağınız alanı gösterebilir. Yay burcu umutlu ve iyimser olduğumuzda doğruyu daha rahat bulabileceğimizi bize anlatır. 

Ayrıca yayın bulunduğu ev seyehat ederek ve yabancılarla tanışarak geliştirebileceğimiz hayat alanını da anlatır.

Yayın yönetici gezegeni  jüpiter bereket ve şans getirir ancak gölge tatafında ise birazcık aşırıya kaçma ve savurganlık getirebilir.

Yay burcunu simgeleyen  sentor (yarı at ,yarı insan olan mitolojik kahraman) ya da chiron yaralı şifacı olarak tanınır.  
Haritanızda Chironun bulunduğu yer yaralı olduğumuz bölgeyi anlatır .Bu bölge vasıtasıyla çevremizi geliştirip bilgelik kazanır ve kendimizi de iyileştirmiş oluruz.

İyimserliğin ve bilgeliğin burcu olan yayların zamanında burcunuz ne olursa olsun doğruluğu hedefleyin, iyimser olun ve umutlarınıza tutunun yüksek merkezlerin bilgeliği ile desteklendiğinizi ,aynı zamanda şuur sahanızın genişlediğini, pozitif enerjilerin sizi sardığını çok kısa bir sürede göreceksiniz.

Işığınız her geçen gün daha da artsın:)


Sevgilerle
Şebnem Geylani & la petite Dolly



NOT : Haritanızın genelini veya yayın haritanızda hangi evde olduğunu ve sizi nasıl etkilediğini öğrenmek isterseniz la petite takipçilerine özel İNDİRİM fırsatımız devam etmektedir. Bilgi almak için lapetitedolly@gmail.com 


21 Kasım 2012 Çarşamba

Sidik vizyonumu değiştiren tiyatro oyunu "Sidikli Kasabası müzikali"




Mucizelere inanır mısınız bilmem ama ben inanırım.
Dün eşim ofiste, İstanbul Devlet Tiyatrosu oyunlarına bakarken "Sidikli Kasabası" oyununa denk geliyor, bilet bulabilir miyim diye bakıyor fakat kalmadığını görüyor ve işine devam ediyor.
Evren tabi bu arada çalışmaya başlıyor, akşam yakın bir dostum arayıp "bu akşam için 2 tane fazla tiyatro bileti var gelir misiniz" diyor.
Eşimi arıyorum ve oyunun ismini sorunca "Sidikli Kasabası Müzikali" dememe kalmıyor, aaa bugün baktım bilet yoktu diyor. 

Neyse çok uzatmayayım evrenin bize hediyesi gibi gelen bu oyun bana hayatım boyunca unutamayacağım sidik ve bok konusunda ayrı bir vizyon açtı.
Evet yanlış duymadınız, bokun sidiğin vizyonu olur mu olur valla.

Az dekor ve kısıtlı giysiler ile anlatılan kara mizah oyunun da, dünyanın ısınıp suların azalmasından dolayı bütün evlerdeki iş yerlerindeki tuvaletler kapanıyor. Tuvaletinizi ancak kanunların belirlediği umumi tuvaletlere yapabiliyorsunuz ve tabiki hepsi paralı. Ve bu tuvaletler de özel bir şirketin denetimine veriliyor. Olur da tuvalet parasını ödeyemezler ya da sokaklara işemeye kalkan insanlar da işte o herkesin korktuğu Sidikli Kasabası’nı boylamayla karşı karşıya kalıyorlar. Olay böyle başlıyor ve oyun bitene kadar oyunun ismi gibi sidiğinizi üstünüze yapmaya ramak kalana kadar gülerek izliyorsunuz.

Zengin ile fakirin, iyi ve kötünün arasındaki ilişkiyi eğlenceli bir dille eleştiriyor. Kalbi en iyi olan insanın bile zor da kalınca özgürlüğü ve hayatı için nasıl bir cani olabileceği. Ama aynı zamanda kalbimizi dinler isek nasıl sevgi dolu olabileceğimiz. Ve düzenin içinde ki düzensizlik.

Oyuncuların birbirinden güzel enerjileri ve beni benden alan billur gibi sesleri de cabası. Bazı oyunculukların danslar ve mimikler ile ortaya çıkarılan harika yetenekleri oyuna ayrı bir renk katmış.

Tiyatro oyunların da genelde kalabalık bir kadro var ise öne çıkan bir kaç oyuncu olur ve gerçekten onlar akılda kalır.
Bu oyun öyle bir kurgulanmış, insanlara öyle bir yetenek şansı tanınmış ki hepsi tek tek akılda kalabiliyor işte bence asıl BAŞARI budur diye düşünüyorum.

Oyun bittiğinde sanki kendim oynamış kadar enerjik, sanki ekiptenmişim gibi coşkulu ve heyecanlıydım. Kendimi koltuktan fırlamış ellerimi kontrol edemez vaziyette alkışlarken buldum.

Oyunu yazana, yönetene, kurgulayana, oynayana kısacası bütün ekibe HELAL OLSUN.

Boku gördüğüm zaman yüzümü buruşturduğum surat mimiğim yerine dün akşamdan beri, bana bok yada sidik denildiği zaman gülüyorum. 
Tabi bu genel olarak pek hoş karşılanmayan bir ruh hali olsa da ne yapayım bütün suç bu oyunun :)







Ön yargılardan kurtulalım!


Dün iş dünyasından tanıdığım ve moda ile alakası olmayan bir beyle sohbet ederken.
Blogumdaki yazıları okuma şansın oldu mu dedim.
Ya Dolly dedi senin konular beni sarmıyor, dedim ki hiç okudun mu "Hayır" dedi.
Stil konularından falan anlamam ben dedi, ayrıcana sen niye ruh ve stil konularına bu kadar taktın ki dedi.
Çünkü, şahsi düşüncem ruhunu yani kendini bilmeyen kişinin stilini de bulamayacağ
ıdır dedim.
Hemen arkasından dedi ki mesela ben fazla göze batmayan giysiler giyiniyorum. Öyle çok ortalarda olmak isteyen giysiler giymeyi hiç istemedim dedi hayatım boyunca.
Yani sen dedim senelerdir bu stildesin öyle mi? şaşırarak EVET dedi.
Bana, bu güne kadar ne giyeceğimi bilemedim ne bulsam giydim deseydin başka cevap verecektim ama bana bu kadar kendinden emin senelerdir giydiğin tarzı ve stili o kadar iyi anlattın ki dedim. 
Senin stilin ortalarda olmadan fark edilmeden giyinmek dedim, EVET dedi. 
Eeee yani sen aslında farkında değilsin ama kendini keşfettikçe STİLİNİ de bulmuşsun ve hep aynı çizgide devam ettirmişsin doğru mu dedim. Doğru dedi.
Bu da benim savunduğum şeyi teyit ettiğini göstermez mi diye sordum.
Bana bu sefer haklısın der gibi güldü ve peki ön yargılarımdan sıyrılıp okuyacağım dedi.

Ön yargılar maalesef hepimizde var, aslında bu hikaye bana büyük ders oldu.
Ben de gün geliyor, senelerdir bana öğretilen şeylerde ısrar ediyor gerçekleri yargılarım yüzünden göremiyebiliyorum.
Bana her gün mesaj veren evrene ve birbirinden eşsiz ruhlara sonsuz teşekkürler...

18 Kasım 2012 Pazar

Adamın dibisin "S. GÜRSEL EVREN"





Küçüklüğümden beri insanların duyguları, neyi niçin yaptıkları, aklından geçirdikleri, davranışları, hayata bakışları hep çok ilgimi çekmiştir.
En kötü dönemlerinde bile ayağa kalkmak için nasıl bir yol seçiyorlar, bu yolu seçerken ne gibi riskler alıyorlar ve nasıl acılar çekerek başarıya ulaşıyorlar.

Bu merakım beni sürekli insanların ilham olan hikayelerini bulup araştırma güdüsü oluşturdu. Hikayeleri önce kendi içimde yaşayıp sonra sizlere yazmak da inanılmaz güzel bir yolculuk benim için. Sizlerle paylaşıyorum ama aslında ben bu hikayelerle büyüyorum ruhuma gidiyorum. O yüzden önce hayatlarını bana açanlara sonra okuyanlara çok teşekkürler.

Ben bugün sizlere, yaşımız konumumuz ne olursa olsun bir gün tepetaklak gidip sıfırı tükettikten sonra bile tekrar ayağa kalkacak bir yol bulunduğunu bana tekrar kanıtlayan özgür ruhlu, bilgili, keyifli ve kalbi gibi kendi de güzel bir insan olan Süreyya Gürsel Evreni sizlerle buluşturmak istedim.





Süreyya Gürsel Evren 21 Aralık 1968 yılında doğdu tam bir Yay burcu.
Yaklaşık 44 yaşına geldiğinde, 20 Senedir Tekstil sektörün de gelebileceği en yüksek yere gelip sonrasında maalesef talihsiz bir şekilde iflas ederek sıfırı tüketmiş bir hayat hikayesi. Fakat yaklaşık 1 sene sonra kendini eskisinden daha iyi toplayarak bir de ekranın yakışıklı yüzü olarak karşımıza çıkmasının hikayesini sordum oda bütün açıklılığı ile anlattı.


- Tekstil sektöründen dizi/reklam sektörüne geçmek nasıl bir süreçti?

20 sene boyunca modayı takip ederek, kumaştan hatta çizgiden alarak insanların neyi talep edeceğini düşünerek proje yaratan ve raflara konulmasını sağlayan bir süreçte oldum. Fakat her sektör yenilendiği ve bazende bittiği için bende bu çarkın içinde kendimi iflasın eşiğinde buldum. Nişantaşın da ki evimi kapadım, arabamı sattım ve borçlarımı kapattıktan sonra elimde hiç bir şeyim kalmamış olarak annemin küçük evine yerleştim. Yaklaşık 1 sene boyunca bana verilen kanepe de yaşadım. Artık kaybedecek hiç bir şeyim yoktu o an anladım ki ben aslında "çok"tan "yok" olmaya doğru gelmişim. Sanki sonsuz bereket devamlı gelecekmiş gibi yaşayarak günlerimi geçirdiğimi anladım.
Gelirim ve beklentim olmadan geçen günler beni zorluyordu. İş aradım fakat hiç biri olmadı, ne yapabilirim diye düşünürken bir gün ablam "yakışıklısın bari git dizilerde figüranlık yaparsın" demesi ile kendimi figüranların bağlı olduğu bir ajansta buldum. 


- Peki burada şunu sormak istiyorum figüranlık derken nasıl roller ve zorlandığın noktalar oldu mu?

Dizilerde arkada yürüyen yada getir götür yapan garsonlar olur ya o tarz figüranlık işleri yaptım ilk başlarda. Tabiki bunlar beni çok zorladı, 20 senedir bakanlarla elit kişilerle oturup yemek yiyen, Türkiye güzelleri ile birlikte olan Gürsel şimdi 12 saat ayakta gel buraya git buraya şimdi yürü gibi şeylere maruz kalıyordu. İçimden bu muameleyi hak etmek için ne yaptım dediğim vakit hemen kendime geliyor ve Gürsel demek ki hak etmişsin ki yaşıyorsun dedim ve pes etmedim. Arkadaşlarım ya da ortağım bana niye böyle yaptı demek yerine önüme bakarak beklentisiz olarak olayların bana ne ders verdiğini düşünerek geçirdim. Kendime dedim ki "Her şeyini kaybedebilirsin Gürsel ama Umutlarını asla" 



- Peki yaptığın işte ilerlemek istediğini nasıl anladın ve bildiğim kadarı ile hiç oyunculuk eğitimin yok bu yolda nasıl ilerledin?

Her şeyi yaşayarak deneyerek görüyoruz, figürasyon işlerinde setlerden ve etraftan destekleyici yorumlar gelince anladım ki aslında 20 senelik gözlemleme yeteneğim bedenimde ve duygularımdan izleyiciye ulaşıyor. Günde 3 ayrı kişiyi canlandırmak ve asla kendin yaşayamadığın ama aktarabileceğin hayatlar olması beni heyecanlandırdı ve bu işi yapmaktan zevk aldığımı anladım. Bir işi yapmak için mutlaka eğitim alınması taraftarıyım. O yüzden paramı denkleştirdik ten sonra bu işi daha profesyonelce yapabilmek için  "Akademi 35 buçuk sanat evi - Vahide & Altan Gördüm" den 7 aylık oyunculuk eğitimi aldım. Sonrasında her şey daha da hızlandı hem maddi olarak hemde rol anlamında daha iyi teklifler gelmeye başladı. Artık kendi evim ve kendi özgür yaşamım var.


Sevgili Gürsel bu harika paylaşımların için çok teşekkürler, peki birazcık da stilinden bahsedebilir miyiz :)


- Tekstilde 20 sene geçirmenden dolayı sence ruhunu yansıtan giyim stilini buldun mu ve bize bunu bir kaç kelime ile tanımlar mısın?

Evet bulduğuma inanıyorum, Özgür - Rahat - Şık - felsefesi ve ruhu olan giysileri üzerimde taşımak. Örneğin, gıcır gıcır yeni kutusundan çıkmış ayakkabı görünümünden ziyade bugün giydiğim gibi eskitilmiş sanki yaşanmışlık hissi veren ayakkabı gibi.





































- Hayatında ve stilinde olmaz ise olmazların var mı?
Olmaz ise olmazlarım yok, yaşamın getirdiği her türlü ortama ayak uydururum.


- Ruhunun, işinin, yaşamının ve stilinin ortak noktası nedir sence?
ÖZGÜRLÜK


- Giyim stilinde hangi renkleri kombinlemeyi seviyorsun?
Gri ve siyahı çok kullanırım ama mutlaka içine renkler katarım. Toprak tonları, haki ve taş renkleri beni yansıtır.





































Gürselcim bildiğim ama sürekli hatırlamam gereken harika bir hayat dersi verdin. Karanlıkta bile olsan, önünü bile görmese insan mutlaka IŞIĞA gidecek bir yol bulunur.
Yeter ki umudun ve inancın olsun! Yolun daima açık olsun...

Önümüzdeki günlerde sürpriz röportajlar ve çeşitli konular ile tekrar sizlere yazıyor olacağım. Beni takip etmeye devam edinnn :)


17 Kasım 2012 Cumartesi

Vintage-pin up ambalajlarındaki kozmetik



Bu aralar o kadar çok makyaj derslerine girdim ki, ben kendi stilim de hiç makyaj kullanmıyor olmama rağmen ilgimi çekmeye başladı. Hem erkekliğe bok sürdürmüyorum hemde yan gözle vitrinlerden yan yan ürünlere bakıyorum :)

Son olarak evimin orada Gratis mağazasından geçerken hadi dedim gireyim de bir sürü markanın olduğu makyaj ürünlerine göz atayım. Aman o da ne vintage-pin up tarzı ambalajlarda ürünler bana bakıyor. Ben sanki kıtlıktan çıkmış gibi görsellerine bakmak için hepsini tek tek elime aldım, kokladım, elledim o kadar hoşuma gitti ki anlatamam. Sırf ambalajlarında ki resimler için bile alıp evime koyabilirim.

Çok uzat miyim :) markanın ismi The Balm. Standında rujlardan, lipglosslara, aydınlatıcı dan  kapatıcı ya allıktan far setlerine kadar pek çok şey vardı. Ücretlerde gayet uygun. 

Araştırdığım kadarı ile de allık ve pudraların içinde paraben maddesi bulunmuyormuş. Yani gayet doğal ürünler. Valla haftaya doğum günüm var bana The Balm dan hediye almak isteyenlere hayır demem :))))