Hepinize harika bir hafta dilerim.
Umarım bayramınız, kimine göre de tatiliniz iyi geçmiştir :)
Bu haftanın la petite STİL ismi FRIDA KAHLO
Yirminci yüzyıl popüler kültür ikonu haline gelen ve kendi stili, hayata bakışı, inişli çıkışlı özel yaşamı, politik görüşleriyle kendinden sıkça bahsettiren Meksikalı ressam "Magdalena Carmen Frida Kahlo Calderon" (6 Temmuz 1907 - 13 Temmuz 1954)
İnsanın ruh yolculuğuna başlarken belirli bir potansiyel ile doğduğunu fakat bu potansiyeli açığa çıkarmanın tamamen kişinin elinde olduğunu düşünüyorum.
Başımıza gelen her kötü koşul veya olumsuzluklar da bile inançla, tutkuyla, sebatla, sabırla, inatla devam etmenin meyvesini yiyoruz.
Hatta bilenleriniz bilir, Kabalistik astroloji haritasına baktırdığınız da da, astroloğa sorular sorarsınız "Filanca Hanım peki ben POP STAR olabilir miyim, eğer haritanızda yok ise diyecek bir şey yok ama eğer haritanızda potansiyel gözüküyorsa seçimlerinizle ve çabalarınızla olabilirsiniz diye cevap verir."
İşte tam da böyle bir hayat hikayesini yansıtıyor Frida Kahlo.
1907 yılında Mexico City’nin güneyindeki Coyoacan’da, Macar Yahudisi fotoğrafçı Wilhelm Kahlo ve Kızılderili asıllı Matilde Calderon Gonzales’in dört kızından üçüncüsü olarak dünyaya geldi.
Altı yaşındayken geçirdiği çocuk felcinin sonucu olarak bir bacağı özürlü kalmış, kendisine "Tahta Bacak Frida" denmişti. Bu da yetmezmiş gibi 17 Eylül 1925'te 19 yaşındayken okuldan eve dönerken bindiği otobüsün tramvayla çarpışması sonucu çok kişinin öldüğü kazada, trenin demir çubuklarından birisi Frida’nın sol kalçasından girip leğen kemiğinden çıkmıştı. Kazadan sonra tüm hayatı korseler, hastaneler ve doktorlar arasında geçecek; omurgası ve sağ bacağında dinmeyen bir acıyla yaşayacak, 32 kez ameliyat edilecek ve çocuk felci nedeniyle sakat olan sağ bacağı 1954’te kangren yüzünden kesilecektir.
Buraya kadar olan kısmında size sormak istiyorum kaçımız devam etmeyi seçeriz, kaçımız yeter artık olan oldu oturalım evimizde kaderimize katlanalım bari deriz ???
Bana soracak olursanız, bu kadarı bile başımıza gelmeden bir çoğumuz yeter artık diyoruz. Neyse bu hikayeleri de paylaşıyor olmamın nedeni, biz PES edenlere ilham olsun diye zaten :)
6 yaşında özrüyle baş etmesini bilen Frida, 19 yaşında da geçirdiği bu acı olaydan kendini nasıl kurtaracağını bildi. Ailenin de ona yardımı büyük. Burada bu konuyu atlamadan geçemeyeceğim, başımıza her ne gelirse gelsin olduğumuz ortamda bizi potansiyelimize yönlendiren kişilerin çabaları hiç bir zaman gözümden kaçmamalı. Çünkü böyle dönemlerde ya sizi Kurban rolü oynatacak ah vah diyecek kişiler çıkar yada ok madem öyle bunu senin yararına nasıl çeviririz diyenler çıkacak. Tabi ki bu noktada bizim kimi dinleyeceğimiz de önemli bir detay :)
Şükür ki Frida ailesini dinlemiş ve kazadan sonra evinde ki yatağında acıdan kaçmak için resim yapmaya başlamış. Yatağının tavanındaki aynaya bakarak oto-portreler yapmış. İlk otoportresi de "Kadife Elbiseli Otoportre" (1926)
1927 yılı sonunda yürümeye başlayan Kahlo, bu dönemde sanat ve politika çevreleri ile yakınlaşmaya başlamış. Kübalı önder Julio Antonio Mella ve fotoğraf sanatçısı Tina Modotti ile tanışıp yakın arkadaş olmuş. Birlikte, dönemin sanatçılarının davetlerine, sosyalistlerin tartışmalarına katılmaya başlamış. Kahlo, 1929’da Meksika Komünist Partisi’ne üye olmuş.
Resim çizmeye devam eden Kahlo, arkadaşı Tina Modotti aracılığıyla Meksikalı Michalangelo olarak anılan ünlü ressam Diego Rivera ile tanıştı 21 Ağustos 1929’da evlendi. Çiftin, fırtınalı bir evlilik yaşamları oldu.
Sanatçı, ikinci otoportresini evlendiği yıl yaptı (Eser, 2000 yılında bir Amerikalı koleksiyoner tarafından 5milyon USD'a satın alınmış). Aynı yıl Rivera'nın Komünist Parti'den ihraç edilmnesi üzerine Frida Kahlo da partiden ayrıldı. 1930’da eşiyle beraber ABD’ye gitti ve 1933’te Rivera aldığı duvar resmi siparişlerini bitirinceye kadar eşiyle birlikte orada yaşadı. Evliliklerinden iki yıl sonra bir düğün fotoğraflarından yola çıkarak "Frieda ve Diego Rivera" (1931) adlı tablosunu yaptı. San Fransisco Kadın Ressamlar Topluluğu yıllık sergisinde sergilenen bu eser, onun bir sergide yer alan ilk tablosu oldu.
Sık sık sağlığı bozulan Frida, dayanılmaz acılarla başa çıkmak için bütün gücüyle resim yapmış, yalnız ülkesinde değil, Amerika ve Fransa’da sergiler açmıştır. 1938’de New York’ta açtığı sergi ona büyük ün getirdi, 1939’da ki Paris sergisi ile övgüler topladı.
1943’de La Esmeralda adlı yeni bir sanat okulunda öğretim üyeliğine başlayan Frida, sağlık durumu kötüleşmesine rağmen ders vermeyi on yıl boyunca sürdürdü. Sağlık koşulları nedeniyle Mexico City'e gidemediğinden, derslerini evinde veriyordu. Öğrencilerine "Los Fridos" (Frida öğrencileri) denildi.
1948'de yeniden Meksika Komünist Partisi'ne katılmak için başvurdu ve başvurusu kabul edildi.
1950'de omurgasındaki sorunlar nedeniyle hastaneye kaldırıldı ve 9 ay hastanede kaldı. 1953 yılı Nisan ayında Mexico City’de bir kişisel sergi açtı; Temmuz ayında sağ bacağı kesildi.
Frida Kahlo, 13 Temmuz 1954’te, akciğer embolisi teşhisiyle son nefesini verdiğinde; arkasında bıraktığı son tablosu; Yaşasın Yaşam isimli bir natürmorttu. Cenazesi, ertesi gün yakıldı. Külleri, Mavi Ev'de muhafaza edilmektedir. Mavi Ev, 1955'te Rivera tarafından devlete bağışlanmıştır.
*** Yararlanılan kaynak: Vikipedi
Kendine has stili, yaşamı, acıları ve hayatıyla Frida Kahlo bugün bize konu oldu. Umarım bizlerde her şeye rağmen pes etmeden hayallerimize ve potansiyelimize doğru adım adım gittiğimiz bir ruh yolculuğuna sahip oluruz...
Bu yazıdan sonra bende Frida Kahlo stili olmak istiyorum derseniz diye :)
Handechi markasının, Pera müzesi için hazırlamış olduğu şapkalardan bir çalışma yaptım.